USULSÜZLÜK EYLEMİ…

Okumayı, öğrenmeyi bilgi edinmek amacıyla değil kendi eğo’sunu tatmin etme ğayesiyle yerine getirdiğini zannedenler hangi mesele olursa olsun yanlış anlayacaklar, olaylara ve insanlara tersinden yaklaşacaklar, gerçek, hakikât ve realitenin peşinde olmadıklarından dolayı fanatik tutkularıyla avunmayı tercih edeceklerdir. Yapılan bütün âmeller iyi niyet kapsamında olursa usulüne göre hareket edilmiş kabulüne şayandır. Bunun aksine hareketler, fiiller lüzumsuz malâyani, boş ve gereksiz ğayretkeşliklerdir. İnsanoğlu inandığı bir amaca, ğayeye, hedefe ulaşabilmek için mutlaka bir yol, yöntem, takib edilen tarz, stil, içine düştüğü sorunları çözmek için geliştirilen bir sistemi tâkip etmekle yükümlüdür. Herhangi bir işlemin özüne ulaşabilmek için çözüm üretici bir çığırı takip etmek gerekmektedir. Metodoloji diye ifade edilen bir ilim dalı vardır. İslam literatüründe usül ilmi bilinmeden yapılacak olan değerlendirmeler havada kalır. Metodoloji diye ifade ettiğimiz yöntem bilimi bir ğayeye vasıl olma adına izlenen yolu açıklayan ilmi bir tabirdir.

Usül  ilmi de dini bağlamda; delillerden nasıl hüküm çıkarıldığını öğreten ilim olarak İslam alimleri tarafından sonraki nesillere aktarılmıştır. Bizler, usül ilmininin eğitimini almadan hiç bir ilmi dal’da başarı katedemeyiz. Metod, usül, sistem, yöntem adına ne dersek diyelim…Bir başkasına olan tavrımız, tarzımız, uygulamamız yönüyle; öncelikle kendi şahsımızı hesaba katmak zorundayız. Muhatabımız her kim olursa olsun, bizler almış olduğumuz dini terbiye, ilmi edeb, İslami ahlâk kuralları, Kur’an üslubu, Sünneti seniyye örneği,İslam alimlerininin bizlere aşıladığı yol ve açmış olduğu çığır ışığnda davranmak mecburiyetindeyiz. Örneğin ilmi deliller bizim için vazgeçilmez kırmızı çizgimizdir. Kitap, sünnet, icmaa, kıyas, istihsân, mesalihi mürsele, istishap, İstislâh, Seddü’z zerâyi, örf…Büyüklerimiz usülsüzlük, vusülsüzlük getirir demişlerdir. Tâkip edeceğimiz usül ilmi, metod bizlerin ufkunu açabileceği gibi usulsüzlük başıboşluğu da uçuruma sürükleyebilir. Zaten insanoğlunun haram ve günah eylemlerine meyledişi usül olarak şeytani âmelleri tercih ettiği sonucundan dolayıdır…

Akıl nimetiyle donatılmış insanlar olarak, kendi nefsimizin kölesi gibi hareket edemeyiz. Rabbimizin, insanlara karşı davranışlarımızda; tatlı dil, yumuşak uslüp, güler yüz ilkesi bizlere mutlaka pozitif görünüm sağlayacakytır. Cenabı hak, cümlemize, nefes alıp verdiğimiz müddetçe büyük bir fırsat tanımaktadır bu fırsat ise; akıl ve fikir taşıdığımız için, ümid edilen öğüt alma, güzel nasihat dinleme ve söylenen hikmetli sözlerden çekinme üsuluyla kendi kendimize çeki düzen verme ve günah, kusur, hata belâlarına tevbe ile set çekme tavrıyla gerçekleşir. Bilindiği gibi, peygamberlerin sıfatlarından birisi de tebliğe muhatap olmalarıdır. Burada, Cenabı hak tarafından, peygamberlere belli bir tebliğ usulü öğretilmiş, ana hatları Rabbimiz tarafından ayetlerle beyân edilmiştir. Örneğin, Musa aleyhiselam döneminde Mısır`ın idarecisi olan Firavun, halkını sınıflara ayıran ve İsrailoğullarını ikinci sınıf insanlar gören azgın bir zorba ve iflah olmaz bir müstekbir idi. Gurur, Kibir, büyüklenme hususunda tabir caiz ise; zıvanadan çıkmış idi. Hatta o seviyedeydi ki, fütursuzca, ‘’Sizin en yüce rabbiniz benim…’’ diyebiliyordu. İşte usülsüzlüğün varmış olduğu en son radde bu tür küçülme ve yok olma eylemidir…

Cenâbı Hak, Musa aleyhiselama ve Harun aleyhiselama hitaben, yumuşak bir tarz’da hitab edilmesini emir buyurmakta, Öğüt alması için bu yol ve yöntemin nezaketli bir üsluptan geçtiğini beyân etmektedir. Bu durum aynen bizler için de geçerli bir uyarı, ikaz, üslup belirleyici tavır eğitimidir. Kaldı ki; Musa aleyhiselam sert, katı, haşin birisi değildi. Musa aleyhiselam, ezilen zümrenin bir ferdi olarak dünyaya gelmiş; Allahın hususi inayetiyle, Firavun sarayında büyümüş; olgunluk çağına ulaştığı dönemde bir kıptî’nin ölümüne sebep olduğu için Mısır`dan kaçarak Medyene gitmiş ve on yıl sonra Allah`ın elçisi olarak geri dönmüştü. Musa aleyhiselam, vazifesi icabı hak yolunda, çok hassas bir peygamberdi. O, her hak sahibine hakkını vermede ve haksıza haddini bildirerek haklıyı tutup kaldırmada fevkalâde duyarlı bir peygamber idi, peygamberlerin hepsi gibi…Firavun karşısındaki hâli, İsrailoğulları’na karşı duruşu ve nübüvvet vazifesi itibarıyla donanımı tamdı; bu açıdan da, hiçbir davranışı rastgele değildi. Usül, bizleri İslami ve aynı zamanda İnsani çizgiden ayırmayacaktır…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert