Toplumu sokağa çekme çabasındaki değişmez muhalefetin eski hastalıkları nüksetti dersek yanlış olmaz sanırım. Çocukluğumda anlamakta zorluk çektiğim Milli Bayram statüsünde kutlamalarından birisi, 27. Mayıs Hürriyet ve Anayasa bayramı idi. Daha baskın bir darbe zamanına kadar yani, 1982. yılına kadar kutlanan bu milli bayram ani verilmiş bir kararla hükümsüz kaldı. Seçim sistemiyle ülke yönetimine sahip olamayacağını anlayan ve 1950, 1954, 1957 seçimlerinden sonra umutları tamamiyle buharlaşan bir İsmet inönü vardı. Kıyma makinelerinde itlaf edilen Üniversite gençliği üzerinden, zinde güçlerle işbirliği ile büyük yalan ve iftiralar sonucunda, 1960. yılında iki Bakan ve bir Başbakan hukukun üstünlüğü adına idam edildiler. Daha sonraki yıllarda iftira, büyük yalanlar ve uydurma suç isnatları tamamıyla hava’da kaldıysa da Başbakanın asıldığı yağlı urğanın parası dahi Başbakanın hanımından tazmin edildi. Önce insanlık, sonra siyaset ayıbı…
Darbeler ardı arkasına hız kesmeden Türkiye gündemine oturdukça ülke her yapılan koruma ve kollama işlevinden sonra bir 20. sene daha gerilere gitmekte idi. Gençlerimiz bilmez, okumayı merâk etmekdiklerinden dolayı araştırma lüzumunu da hissetmezler, bildiğini zanndenler de üzerini örtmeye ğayret sarfetseler de, 1971. yılından, 12. Eylül. 1980. yılına kadar terör eylemlerinde, 5000. insanımız öldü. Sağ sol davası denilerek, ideolojik arka planları dahi araştırılmadan ölen öldüğüyle, akabinde tutuklanan ve Avukat parası bulamayıp savunmadan yoksun idama gönderilen yüzlerce genç idam edilirken, yaşayanların da Diyarbakır, Mamak gibi hapishanelerde anasından emdiği süt burunlarından fitil fitil getirildi. Zamanın siyasileri mi ? Onlar her zaman haklı idi. O yüzden bir kaç ay’lık göstermelik tutukluluk süresinden sonra kimi tekrar Başbakan, kimisi de Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kuruldu…
Ama ülke gündemine bir defa terör hadiseleri oturmuştu. 1971. yıllarından itibaren, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mahir çayan, İbrahim Kaypakkaya gibiler Marksist, Leninist, Maoist mücadelelerini sürdürürken hayatta kalanların bazıları Irkçılık eylemlerini seçti. Dikkat edilirse Orta doğu teknik üniversite talebelerinin başı çektiği terör eylemleri, örneğin Abdullah Öcalan’ın etnik savaş başlatmasıyla 68. kuşağı denilen gençliğin ideolojik çabaları çok tehlikeli sonuçların habercisiydi ve günümüze kadar neredeyse, 50. bin insanımız hayattan koparıldı. Halâ da terör örgütü ve güvenlik güçlerinden kayıpların alındığı haberlere şahit oluyoruz. Bu arada eski kuşak marksist, Leninist ve Maoistlerden kimisi medya patronu oldu, kimisi ünlü Mafia lideri oldu, kimisi ünlü gazetecilik ayaklarıyla emperyalist devletlerin maşası konumunda, kimisi de ülke yönetiminde söz sahibi olma ğayretiyle etkin birimlerin başına getirildi…
Kardeşlerim, maksadım siyasi analizden ziyade Ülke bütünlüğünü bozucu, sokak çatışmalarından başlayarak kin, nefret tohumlarını yeşertici, insanları birbirine kırdırıcı, sözün gücünden, fikir geliştirme güzelliğini unutup, silahlanma yarışını teşvik edici, öldürmekten zevk alan cani karakterlerin artık ülke genelinde maskelerinin düşmesini, terör eylemlerine taşeron olan her kimse ayıklanmasını arzu ediyoruz. Terör’le iltisak’lı, irtibat’lı her kim varsa koruyan, kollayan, himaye eden de aynı teröristler gibi suçludur. Şeytanın avukatlığına soyunanlar ateşten gömleğini giydikleri anda insanlıktan çıkıyor, bir gün gezi olaylarında diğer gün saraçhanede, ertesi gün Şehzade camii avlusunda, başka bir gün sonu gelmez mitingler düzenleyerek huzura atılması planlanan bombanın pimini çekme ğayreti sergiliyorlar. Daha dün yazılı ve görsel medya’da terörle iltisaklı, irtibatlı kişilerden, 505. kişinin belediye bünyesinde çalıştırıldığı haberleri moralimizi yerle bir etmişti…Hani diyoruz ya aynı gemideyiz aklımızda bulunsun…
Sermedkadir…