TRAJİ KOMİK KAHRAMANLAR…

Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. Reklam kişiyi tanıtma aracıdır iye boşuna söylememişler. Adı lâzım değil on’larca yüz kızartıcı suç isnadıyla kodese tıkılan kişi; *Bana bakan Atatürk’ü görür* demiş. Her türlü suç kaydını dosyasına eklettiren, bir kaç ay da hapiste yatan kişi nedense Türkiye de kahraman gibi görülüyor. Eğer öyle olmasa bu kadar boş, aylak, avare, işsiz, güçsüz, boş gezenin boş kalfası konumundaki eylem seviciler neden sabahlara kadar alkol tüketip, camii avlusunu kirletsin, neden öfkesine yenilip, diri’lere kızıp ölü’lerin mezar taşını kırsın, neden ezan sesinden rahatsız olup davullar çaldırarak ezanı susturmaya çalışsın, neden kodese tıkılmış 560. milyarın hesabını veremeyen kişi birden cesarete gelip, *soruları muhatap almıyorum* diye efelensin. Neden boş yere kendini Atatürk ayarında görsün ??? Neden ne yaptığını bilmiyen iri iri adamlar traji komik söz, fiil ve hareketlerle kendi reklamlarını yaptırmaya milyarlar harcasın…

Osmanlı Devleti, hırsızlık başta olmak üzere, toplumda huzuru ve insan haklarını korumak amacıyla çeşitli kanuni düzenlemeler yapmıştır. Çıkarılan kanun ve uygulanan kurallara aykırı davranışlarda bulunanları engellemek amacıyla da çeşitli cezalar uygulamıştır. Osmanlı Devleti hırsızlık suçlarını engellemek amacıyla çeşitli tedbirler almış, bu tedbirler içerisinde en ön planda olanı, sürgün cezası, kalabend cezası yani, suçluların sur’larla çevrili kale’den dışarı çıkmamaları sebebiyle hem hapis hem de kendi memleketlerinden uzak şehirlerin kale’lerinde bulunmaları yönüyle de bir çeşit sürgün cezası ve hırsızlığın büyüklüğü oranında idam cezası bile verilmekte idi. Cezaların ve ceza sürelerinin farklılaşmasında yapılan yüz kızartıcı suçun topluma veya kişilere vermiş olduğu zarar önemli rol oynamakta idi. Uzun süre dillerde dolaşan cezalardan birisi ve en yayğın olanı ise; Hırsız bir eşeğe ters oturtturulur, eli yüzü boyanır sokak sokak gezdirilir ve böylece toplumun hırsızı tanıması sağlanırdı ve o günden sonra o hırsızın mahkemelerde şahitliği kabul edilmezdi…. 

Yazılı ve görsel medya haberlerine bakacak olursak; Günümüzde dış güçlerin gönüllü temsilcisi gibi yazı yazan sözde gazeteciler her sene iri devletlerin fon’larından ayrılmış olan paraları bölüşürler. İsimlerinin karşısında aldıkları dolar miktarı yazsa da hiç birisi en ufak bir rahatsızlık hissetmeden akşam üzeri saatlarca konuştukları açık oturum söyleşilerine devam ederler. Ne hikmetse her gün bir başka kanal’da ahkâm kesen bu zevat pişkin pişkin yüzlerce konunun bilirkişisi edâsıyla evlerimizin davetsiz misafiri konumundadırlar. Kendine bile faydası olmayan bilgi birikimlerinden ziyade laf kalabalığı bazan hararetli bazan da birbirlerine hakarete varan sataşmalarla al gülüm ver gülüm havasında son bulur. Ekranların traji komik kahramanı bir ögretim görevlisi edasıyla birbirini pohpohlamadan da geri kalmaz. Hangi mesele olursa olsun konuşmacılar kendi işdeolojilerinden kesinlikle taviz vermemeye özen gösterirler. Kendine hayrı olmayan suratlardan nasihat almak çok acı olsa gerek…

Kardeşlerim, traji komik suratlara misâl vereceğim ama o kadar adetleri fazla ki, şaşırdım kaldım. Örneğin kısa bir müddet önce altılı denklem masasında zoraki kalkıp oturan birisi, sandık sonuçlarından sonra desteklediği kişilerin zaten hırsızlığının bilindiğini itiraf edince ister istemez irkiliyoruz. Madem sen fazilet, erdem sahibiydin neden kalktın, madem kalktın neden tekrar oturup destek verdin demezler mi ? Başbakan ve bakan olmuş kişiler, ellerinden oyuncağı alınınca ailem deyip her ne olursa olsun hukukunu koruyacağına dair ant verdiği kişiyi üç ay sonra yerden yere çalma becerisi gösterebiliyor. O kadar traji komik duruma düşüyorlar ki, dil’in kemiği yok sözünün tam hakkını vermekte gecikmiyorlar. Örneğin bir grup, Sivas belediye başkanlığı zamanında çıkan yangın dolayısıyla 30. sene şahsına koro hâlinde küfrederken birden *bilge kişi* olabiliyor. Velhasılı kelâm, Emin Çölaşan’ın kitabına koyduğu isim gibi *biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz* güzellemesiyle hayat devam ediyor…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert