KEPAZE NE DEMEK…

Meşrutiyet dönemi ve sonrası yazarlarımızdan Hüseyin Suat Yalçın kısa süre içinde değişim arzeden jön türkleri esas alan *meşrutiyet rüyası* adlı eserinde *sütü bozuk insan* tabirini kullanır. Aynı tabiri Ahmet Cevdet Paşa bilhassa *Ma’ruzat* adlı eserinde çok daha ağır ifadelerle beyân eder. Kendi kültürünü unutan, kısa süre içerisinde tarihine, dinine, kültürel yapısına, ahlâki değerlerine, mukaddesatına, hayat tarzına uymayan insanlara rezil, kepaze, niteliksiz insan, utanmaz, haysiyetsiz, değersiz, gülünç gibi kavramlar asli unsurunu unutup başka milletleri taklit eden kişiler hakkında zamanın yazarları tarafından da en çok kullanılan ifadelerdir. Kepaze sözcüğü ne kadar temel kavram olarak Farsça bir orijinli olsa da, 1000. yıldır Türk dil kalıbında beyân edilir bir kelime olduğundan günümüz insanının dediği gibi argo sınıfında izah edilecek kadar dışlanma mahiyeti arzetmez. İslama uzak kalmış olan batı hayranlığı ne yazık ki içtimai toplum düzenini unutturmaya yönelik çaba ve gayretlerle 1000. yıllık bedene giydirilmeye çalışılmış sonunda ters tepmiştir…

Hüseyin Suat Yalçın’ın ifadesiyle sütü bozulmuş kesim için kültürel manâda zamanın orijinal diliyle:* Teşebbüs-i  Şahsi  Süthanesi.* kurulmuş, kültürel bozulmayı önleyici tedbirler üzerinde durulmuş, ciddi bir sonuç alınamasa da tehlikenin geleceğine işaret edilmiş, bozuk olmayan sütün toplum yararı üzerindeki etkilerine parmak basılmıştır. 1911.Yıllarındaki bu endişeler aradan henüz, 20. sene geçtiğinde çok acı meyveler vermiş, batılının kurmuş olduğu kilise okullarında Fransızca eğitim veriyor ğayesiyle yüzlerce subayımızın kızları örneğin balıkesir Saint Michel kız lisesinde hıristiyan olup eğitim hayatını tamamlayarak ülke geneline öğretmen olarak görevlendirilmişlerdir. Günümüzde bazı siyasilerin sahte diplomayla zuhur etmelerinden daha ciddi eğitim alan bu öğrencilerin ad’larına şu anda bile isim isim ulaşabiliyoruz. Tevfik Fikret adlı şairin Hristiyan papazı olan oğlu Haluk’un hayatına ulaştığımız gibi. Meclis kürsüsünde bu milletin dini hepten Hristiyanlık mı olacak diye bağıran, doğu cephesi komutanı, Kazım Karabekir Paşa, 1926. yılında İdamla yarğılanarak susturulmuştur…

Tarih bilimi gündeme geldiğinde deriz ki Tarih; Ülkeleri, milletleri, toplumları, kuruluşları etkileyen eylemlerden doğan olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki her türlü bağları, bunların daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, uygarlıkları, Milletlerin kendi iç meselelerini inceleyen bilim dalıdır deriz. Tarihini unutan milletler unutulmaya yüz tutar. Bizim şerefli tarihimiz sadece son yüz yıllık yakın geçmişimizle alâkalı değildir. Kaldı ki; tarhine, ecdadına, atalarına, ceddine küfreden bir millet ancak kepaze olur, rezil olur, niteliksiz ve değersiz bir şekilde mutfak ile helâ arasında ömrünü  tamamlayıp silinir gider.  Okumayan, tarihine düşman olarak yetişen, Okuduğunu anlamayan, kültürel zenginliğinden habersiz, edebiyat deyince; Tolstoy’u, Viktor Huğo’yu, Goete’yi, Agatha Christie’yi, Daniel Defoe’yu, W.Shakespeare’i anımsayan batı hayranlarına Türk İslam tarihi geçmişini öğretmek hatta adını anmak dahi zül gelir. Rezil, kepaze duvar yazıları ile ünlü bazıları, 1453. zulmün başlangıç tarihi olarak anacaklardır…

Aslında dilimizde; Kepaze, rezil, sütübozuk, haysiyetsiz kavramları genel ahlâkı, edep yoksunlarını, terbiye görmemiş sınıfı, toplumsal bozulmada öncü olan niteliksiz insanları, tarihine kültürüne, edebiyatına, sanatına ters, aksi, muhalif güruh için söylenir. Kepazelik; ailesini kızını, ana, bacısını kıskanman gecelik türü yarı çıplaklıkla evinin dışında teşhir mahiyetiyle gezdirenlere söylendiği gibi, erkekliğinden razı olmayan trans zihniyete, kadınlığından memnun olmayan lezbiyene, lut kavminin fiilini işleyen sodom ve gomore hayranına, sanat yapıyorum ayaklarına giyinik çıplaklara yakışan söylemlerdir. 1855. yılından itibaren hürriyet, özgürlük, kardeşlik gibi kavramların içi boşaltılmış, hatalı anlatılıp, yanlış anlaşılmış halâ’da *Benim bedenim, benim vücudum* diyerek teşhirciliği savunup kendinden başkasaına hayat hakkı tanımayarak medeniyet, çağdaşlık adına ahkâm kesiyorlar…Furkan suresi ayet.29. mealen şöyle:***Çünkü zikir,Kur’an bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı uçuruma sürükleyip sonra yüzüstü bırakıp REZİL RÜSVAY eder.***Amenna ve saddakna…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert