1930. Yıllarından itibaren Osmanlıca kamus’ta yer alan on binlerce kelimeyi dışlayıp yerine batı dillerinde kullanılan ve genelde Fransızca kökenli kelimeler Türkçe sözlüğümüze yerleştirilmeye ğayret edilmiştir. Bir milletin kültür zehirlenmesi diyebileceğimiz bu uyğulama günümüz de bile geçerliliğini korumada yabancı kelimelerle ifade tarzı nedense büyük bir rağbet görmektedir. Metafor kelimesi de bu kültür ithâlimizin bir ürünü’dür diyebiliriz. 1000. yıldır kullandığımız kelime hazinemiz dil, kültür, edebiyat, sanat adına devrim kanunlarının ğadrine uğrayınca sanki bizler daha önceden merâmımızı anlatamıyormuşuz gibi bir anlayış zihnimize gelse de sakın haa derim çünkü batı dillerinin bir kelimeyle anladığı ve anlattığı ifade biçimini bizim köklerimiz en az 10. kelime karşılığında zengin bir kültür yapısıyla karşılıyordu. Örneğin *metafor* kelimesine daha önceleri mecazi dediğimiz gibi, istiare kelimesiyle karşılık veriyor, kinaye ifadesiyle zenginleştiriyor, telmih kelimesi ile kuvvetlendiriyor, eğreti lafzıyla kuvvetlendiriyor, teşbih kavramıyla örneklendiriyor, ödünç kelimesiyle dayanağı artırıyor idik. Yani bizim metafor sözcüğüne aslında hiç mi hiç ihtiyacımız yoktu…Ama dedik ya büyük bir kültür zehirlenmesi yaşadık diye…
Yani burada tekrar ifade edecek olursak mâna itibarıyla Metafor: bir nesne, olay veya duyguyu başka bir şeyle karşılaştırarak anlatmak için kullanılan bir edebi veya sözlü ifade biçimidir diyebiliriz. Metafor kelimesinin kökeni Fransızca gibi görünse de eski Yunan’lıların simgesel bir anlatım biçimi ve edebi söz sanatları grubuna girmektedir. Hatta bazı tanımlarda, Yunan filozofu, Aristoteles’ten günümüze retorik, felsefe, psikoloji, pedagoji gibi farklı alanlarda kullanılagelmiş bir anlatım ve pedagoji alanında bir terim olduğunu da öğrenebiliriz. Metafor kavramı, genellikle karmaşık fikirleri veya duyguları basit ve anlaşılır bir şekilde ifade etmek için kullanılır. Edebiyat, günlük dil, sanat ve hatta bilimsel çalışmalarda yayğın olarak kullanılan bir araçtır. Metaforlar, kavramlara derinlik ve anlam katmanın yanı sıra, okuyucunun veya dinleyicinin dikkatini çekmek ve onları düşündürmek için de kullanılır. Özetle, metafor, bir nesne’yi başka bir nesne ile doğrudan benzetme şekliyle, soyut veya karmaşık fikirleri somut ve anlaşılır hale getiren bir dil sanatıdır. Yani benden özür dilemek zorunda kalan bir tezgahtarın özür dilemesi karşılığında pardon demesi gibi…Bire bir yaşadım…
Metafor sözcüğünü durduk yere irdeleme ameliyesine girişmedim tabii ki. 1930. Yıllarından itibaren, Türk insanına oturuş duruş öğretsin diye Ağop Dilaçar beyi Türk Dil Kurumuna musallat edenler işin kolayına kaçmış yabancı lisanları kendi özelliğinde okutup öğretmek yerine kendi lisanından kelime hazne’sine yasak koyup Fransızca, İngilizce gibi yabancı dillerdeki kelimeleri Türk dil kurumu sözcüğüne yerleştirmişlerdir. Kök’lerine bu kadar düşman olan bir başka millet varmıdır bilmiyorum. Metafor için söylüyorum; koskoca çınar ağacını dibine yakın bir yerden kesip atarken dipten gelen bir filiz için günümüze kadar, 102. yıldır bayram yapan nadir ulus’lardan bir milletiz desem yanlış olmaz. Günümüz aydını daha kendi dede’sinin yazmış olduğu günlüğünü, makalesini, edebi eserini, mezar taşındaki o koskocaman yazıları okumaktan aciz’ken; yeni yeni fakulteler kurup inka medeniyet tarihi, asur, eti, sümer, malaya, iglo, grek…halklarının yaşayış, kültür, sanat, bilim, edebiyat , tiyatro geçmişini bilimsel olarak araştırma konusu yapmak metaforik, simgesel, özgün bir çalışma şeklidir herhâlde…
1930. Yıllarına gitmişken; Güneş dil teorisi adı altındaki kültür zehirlenmesinden bahsetmeden geçemeyiz. Dilimizde, *devrim* yapmak için yıllarca çalışanlar sonunda bırakınız milletin bu gibi suni konuşmaları anlamasını, kendi kendilerini de anlamaz olmuşlardı. Devrimcilerin önde gelenlerinden Ahmet Cevat Emre bu duruma düşüşleriyle ilgili bir hatırasını şu şekilde naklediyor: Bu uydurma dil bir müddet yazılarda tecrübe edildi, hatta böyle konuşanlar bile oldu. Örneğin, Kazım Dirikbu dili çatır çutur konuşurdu. Bir akşam mutad rakı sofrasında böyle konuşmuştu. Gazi yüzümüze bakmış, gülümsemiş, birbirimizi anlamaz olduk buyurmuştu. Agop Martayan(dilaçar) Ermeni kökenliydi. Onların bütün maksadı İslam medeniyetinden Türkçeleşmiş kelimeleri imhâ etmekti. Tarih tezi’de dil teorisine benziyordu. Bütün medeniyetlerin kaynağı Orta Asya idi…(İnkılap hedefi ve tarih tezi kitabından) Bir metafor’dan nerelere geldik…Büyüklerimiz aynı mâna’yı içeren; Teşbihte hata olmaz sözünü boşuna söylememişler…
Sermedkadir…