DİN GÜZEL ÂHLAKTIR…

Şuurla, bilinçle tefekkür ederek düşünecek olursak; Bir inanç ve düşünce sistemi olan âhlak, canlılardan sadece insana mahsus olan özellik ve güzelliktir diyebiliriz.İnsanlar birlikte yaşamasalardı, âhlaktan bahsetmek belki de söz konusu olamazdı. Olaya başka açı’dan bakacak olursak bu düşünce tersinden de doğrudur, yani âhlak olmasaydı, toplumsal hayat zaafa uğrardı. O hâlde âhlak, daha doğrusu güzel, iyi âhlak, toplumsal hayatın vazgeçilmezidir inancındayız. Gerçekten de âhlakî ilke ve değerler olmazsa, toplum hayatı diye bir özellikten bahsetmek sığ kalırdı. Onun için diyoruz ki; Din, güzel ahlâktır. İslam şeriatının her emir ve yasağının amacı güzel âhlakı, fert, aile ve toplum hayatına hâkim kılmak, âhlaka değer veren insanlardan oluşan bir toplum ideal bir birlikteliktir. Dolayısıyla dindar insan demek güzel âhlak sahibi insan demektir. İnsanı dindar, dolayısıyla güzel âhlak sahibi yapan, kişinin imanı, Allah sevgisi ve tabiidir ki,  Allah korkusudur. Toplumun tarihi, sosyal ve kültürel gerçekliği açısından konuya baktığımızda güzelliğin ve özelliğin temeli olan ahlâkın İslâmi ilkelerden beslendiği gerçeği ortaya çıkar…

İnsanların bir arada yaşaması, güzel âhlak ilkeleri ve değerleriyle mümkündür. İnsanlar, hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri hâlinde ancak, sağlıklı ilişki kurabilirler; bu da âhlaki değerlerle mümkün olur. Gerçekten de milletlerin yaşaması bakımından âhlakın önemi büyüktür. Geçmişte ve günümüzde birçok toplumun geçirdiği bunalım ve huzursuzluğun, nihayet bir âhlakî çöküşe dayandığı söylenebilir. İyi âhlakın, toplumları yaşatan büyük bir güç olduğu, kötü âhlakın da toplumları çökerten bir zafiyet kaynağı olduğu, tarihî olaylarla ispatlanmıştır. Peygamber efendimizin (sav) güzel ahlâkında dikkati çeken önemli bir husus, O’nun bilinçli dindarlığı teşvik etmesidir. Yaptıklarımızı bilerek yapmak, dini hassasiyetimiz açısından, kişiliğimizin ve diğer davranışlarımızın tutarlı olması da âhlaki yapımızla birebir âlakalıdır. Toplumun kalkınmasının, mutluluğunun, huzurla varlığını sürdürmesinin temelinde güzel, iyi âhlak yer alır. Tirmizi’nin zamanımıza taşıdığı hadis mealen şöyledir:**Kıyâmet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur…**

Âhlak; yaratılmışların en şereflisi olan insandaki güzel ve kötü huyları, fazilet ve rezaletleri ifade eden bir tabir’dir. Dolayısıyla âhlak, güzel ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır. Güzel âhlak:Allah kelâmı, Kur’anı kerime, peygamber efendimizin (sav) sünneti seniyyesine ve aklı selime uyğun olan söz, fiil ve davranışlardır. Mesela güler yüzlü olmak, insanlara iyilikte bulunmak, onlara eza ve sıkıntı veren şeyleri yok etmek güzel âhlak örneğinden bazılarıdır. Kötü âhlak tanımı ise; Kur’anı kerime, peygamber efendimizin (sav) sünnetine ve aklı selime uyğun olmayan söz, fiil ve davranışlardır. İslâm şeriatının temel ilke’lerinden biri de güzel ve yüksek âhlak özelliğidir. Âhlâkı güzel olmayan, İslâmî faziletlerle bezenmiş olmayan kimse iyi ve vasıflı bir müslüman olma özelliğinden yeteri kadar nasiplenemez. Peygamber efendimiz (sav), Nesai’nin zamanımıza taşıdığı bir hadiste mealen şöyle buyurmaktadır: **Allahım, beni amellerin en iyisine ve âhlakın en iyisine ilet. Amel ve âhlakın en iyisine ancak sen hidayet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve âhlakın kötüsünden beni koru. Amel ve âhlakın kötüsünden ancak sen koruyabilirsin…**

Kardeşlerim, İslâm şeriatının, müslüman’dan istediği âhlak daima, bilinçli, şuurlu tefekkürü esas alan, sadece kendi nefsini değil evrensel ilkelere değer veren güzel âhlaktan yana olmasıdır. İslâm, bilinçli dindarın sahip olması gereken güzel âhlakı, imanın bir boyutu olarak görmektedir. İslam şeriatında iman ile güzel âhlak, birbirinden ayrı düşünülemez. Esasen her din ve kültürel yapılar, birey ve toplumun davranışını, kendisinin açıkladığı hakikatlerle uyumlu hâle koymayı hedef alan âhlakî kaideler dile getirir. Mukaddesatına sahip çıkmayı esas alan toplum, düşünce ve davranışlarında din, iman ve âhlakı bir bütün olarak yaşar. İslâm âhlakı söz konusu olduğunda, âhlakın kaynağının İslâm şeriatı ve Allahu teâlaya iman olduğu, hatta Allahu teâlaya imanın da güzel ahlâkî bir fazilet, meziyyet olduğu görülür. Kur’anı kerim bunu açık bir üslûpla ortaya koymaktadır. Rabbimiz ankebut suresi ayet 45.te mealen şöyle buyurmaktadır:***Resûlüm. Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allahı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir…***İman, âhlak ilişkisini aklından çıkarmayan özel ve güzel insanlara selam olsun…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert