DUYĞU’SAL FİKİR’DAŞLIK…

Her şeyden önce İslam şeriatına inanmış insanlar olarak duyğusal taraflarımızın daha ağır bastığını itiraf etmeliyim. Çünkü sevgi olmadan duygularımızı, duyğularımız ağır basmadan sevgimizi izhar edemeyiz. Samimi duygularımız pazarlıksız sevgilerimizin göstergesidir. Bizim nesil ve büyüklerimiz, duygularını ve sevgilerini açığa vurmaktan haz etmeyen bir edeple yetiştirilmiştir. Şimdiki nesilde ise bu hususlar aleni, açık açık ifadesini buluyor, güzel tarafları olduğu gibi olura olmaza aşkım deme cıvıklığını da pek sindirebilmiş değilim. Duyğuların izharı böyle vıcık vıcık ortaya serilmese daha iyi olur düşüncesindeyim. Seni seviyorum sözcüğü çok şeyleri ifade eder kanısındayım. Mamafih, duyguları açığa vurmak, onları bastırmaktan daha iyidir ve duyguların farkında olmak ve ifade etmek, bedene doğruluk ve gerçeklik akışını sağlamaktadır. Bununla birlikte, duygular çok kuvvetli olduğunda onları açığa vurmanın, iç ve dış etkenlere neden olduğu bilinen bir gerçektir…

Ana, baba, kardeş, bacı, akraba, yakın arkadaşlarımız her ne olursa olsun duyğu çemberini kıramayacağımız sevgi kapsamı içerisindedirler. Bunun yanında münasebet kurduğumuz iş arkadaşımız, meslektaşımız, çalışanımız ya da hoca, öğretmen, usta çırak ilişkilerimiz uzun yıllar geçse de duyğusal bağımızın, sevgi çemberimizin potasından çıkmayan değerlilerimizdir. Komşu ve komşuluk ilişkilerim de bu tür duyğusal samimiyet payının özelini teşkil eder. Örneğin, İslam inancında komşunun önemi o kadar fazladır ki, araya komşuluk hakları girecek kadar duyğusallık ile meseleye bakarız. Ve deriz ki, gayrı müslim komşunun bir hakkı var. Müslüman olan komşunun iki hakkı, Hem müslüman hem de akraba olan komşumuzın ise üç hakkının olduğunu biliyoruz. Beraber büyüdüğümüz arkadaşlarımıza seneler sonra duyğu yükümüzün daha da arttığı bilinen bir gerçek. Akrabalara olan saygı, sevgi ve bağlılığımızda duygusal tepkilerimizin ölçüsü hesapların ötesinde. Dostluğuna inandığımız kardeşlerimizin kâlbimizdeki yeri ömür boyu bâki kalıcılığını sürdüren güzellik ve özellikler cümlesindendir…

Duyğularımızın yanında önemli bir olğu olarak fikriyatımız da bizlerin karakter, şahsiyet, kişilik ve kimliğimizde özellik arzeder. İnsan olarak, akleden, fikir yürüten, anlayan, gereği gibi kavrayan, düşünen bir varlığız. Eğitim, tecrübe, farklı saikler yoluyla edinmiş olduğumuz bilgiler neticesinde belli bir fikrin, inancın, düşüncenin sahibi oluruz. Babamız, annemiz ve kardeşlerimizden farklı düşüne bildiğimiz gibi en yakın diye tabir ettiğimiz arkadaşlarımızdan bile taban tabana zıt fikirlerle birbirimizden ayrılırız. Bu fikriyat bizi, biz yapan düşünce tarzımızdır. Zaten tarihi süreç içerisinde farklı, değişik, başka, öteki de olsa bu hasletlerle donanmış etrafına faydalı olan kişilere mütefekkir yani fikir adamı diyoruz. Sadece aydın kavramı mütefekkir sözcüğünün karşılığı değildir, olmamamıldır da daha geniş daha şumüllü daha da ihatalı bir kavramdır mütefekkir. İnsan yaratılmışların en şereflisidir. İnsan aynı zamanda *tefekkür* eden bir canlıdır. Tefekkür, herhangi bir mesele hakkında zihin yorma, derin düşünme her hangi bir işin şuuruna, bilincine varma âmeliyesidir.

Bilindiği  gibi her şey zıddı ile kaimdir. Tefekkürün zıddı fikirsizlik ve düşüncesizliktir. *Tefekkür*, insana mahsus bir özellik ve güzelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diğer varlıklardan ayrılır ve üstün tutulur. Tefekkür ancak kâlp’te tasavvuru mümkün olan şeyler hakkında yapılabilir. Onun için, Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında tefekkür mümkündür. Fakat Allah’ın zatı hakkında tefekkür mümkün değildir  denilmiştir. Çünkü Allah  Celle  şanuhu hiç bir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz şekil olarak hayâl edilemez. Zamanımızda insanlar benim inancıma göre, benim fikrime göre, bana göre tabirlerini çok kullanır oldular. Düşünen bir canlı olarak insan unsuru ancak kendisi gibi düşünen, inanan, hayata ve insanlara aynı pencereden bakan hem cinsleriyle daha iyi anlaşıyorlar biz buna *fikirdaşlık* diyoruz. Okuyan, eğitimli, donanımlı, kendini devamlı geliştirme çabasında olan birisine ancak sayğı duyulur, sevilir. Ancak, fanatizmi bayraklaştıran, söz, fiil ve hareketlerinde bir başkasının güdümüne giren şak şak’çılara ise sadece acınır. Çünkü insan yatratılmışların en şereflisidir. Fikirde bir başkasının esiri olması ancak kendi karakterine zarar verir. Allahıun ve Rasulünün yolunda tefekkür eden, mü’minlere selam olsun…

Sermedkadir…        

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert