KIYAMET ÂLAMETLERİ…

Yaşayan insanların ekseriyetinin müslüman olduğu söylenen ülkemizde İslam şeriatına büyük bir kin ve nefret söylemlerinin olduğu zaman dilimini yaşıyoruz. Bu nefret söylemleri belki de halkın çoğunluğunu teşkil etmese de, sesi çok çıkan ateist, deist, Allah, peygamber, kitap, din, iman cahili zimre’den de gelse üzüntü verici. Günümüzde sivil toplum örgütleri, cemaat, cemiyet, vakıf, dernek ve parti mensupları hiç erinmeden yorulmada İslam dininin bir ucundan çekiştirme yarışındadırlar. Profesör ünvanlı akademisyen; kıyamamet alameti diye bir şey yok diye saçmalıyor. Uzun uzun anlatımları izahlarında ancak dinleyenlere zaman kaybı, vakit öldürme eyleminin dışında fazla bir fayda dan ziyade itikadi çürüme, sünneti seniyye yi yok sayma, hadisi şeriflere şüphe sokmaya çalışma eylemi, Fıkıh ulemasını toptan reddetme ukelâlığı ve dine tepeden bakma hastalığı yatmaktadır. Bu tür pervasız boş atışlar neticesinde Kıyamet ve kıyamet alametleri mevzuu’nu bir daha gündeme getirmek şart oldu…

İslami ıstılah’ta kıyâmet: kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek anlamına gelir. İslâm inancında, kainat düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay mukaddes kitabımız Kur’anı kerimde çok çeşitli isimlerle anılır. Kıyâmet, Allah inancından sonra İslâm’ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden diriliş ile birlikte gelişecek; Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep kıyâmet saatinin gündemi içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, kıyâmet ve onunla birlikte gelecek olaylar mahiyet olarak bizlere gaip olsa da, itikad, iman ve inancımız tamdır. Doğan her insan boynunda bir kulluk bilinciyle dünyaya gelmektedir. Yani doğan her insan, kul olmaya müsait doğmaktadır. Mü’minler doğuştan boyunlarında getirdikleri bu mesuliyetin, sorumluluğun ucunu Allahu teâlaya teslim ederlerken, iradelerini yaradana teslim edip, Rabbimizin bizler için hazırladığı hayat programını uyguladığına inanırız. Allahu teâlanın mutlak iradesine iman ederken, küfür ehli ve mensupları da ilahi iradeye yanaşmayıp iplerinin ucunu, iradelerini kendi ellerinde tutmak isteyen insanlardır.

İnsanlar yaşadıkları anda en güçlü, kuvvetli, tuttuğunu koparır, kendilerinden emin oldukları sıhhatli zamanlarında, kendi takat’ine, kendi bilgi’sine, kendi kuru akıllarına, prensip ve ilke’lerine, kendi yasa’larına güvenerek  ve  genelde  maddi  gücü  ön  planda  tutarak, Allaha ve mutlak ilahi irade’ye karşı kafa tutan, kayıtsız, müstekbir davranış sergilerler. Adeta bu insanlar sahip olduklarına  güvenerek derler ki; Bizim Allaha da, Allahın kitabına da ihtiyacımız yoktur. Bizim aklımız, bilgimiz, keyfi tutumlarımız var. Hayatımızı nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl giyineceğimizi, nasıl bir hukuk yapacağımızı, nasıl bir ekonomiden yana olacağımızı, sosyal ve siyasal yapılanmalarımızın nasıl olacağını, nerelerden kazanıp, nerelerde harcayacağımızı, neleri yiyip içeceğimizi, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi biz de biliriz…diyerek kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceğine inanırlar. Bu tür  düşünce  yapısına  sahip  tuğyan, isyânkar, müstekbir insan ister ki  her  şeyin  yaptırımı, iradesi elinde olsun. Böyle ister hatta, İlahi irade ile alay ederek, dalga geçerek, O kıyamet gününe ehemmiyet vermezler.

Bütün bu yüksekten atma eyleminin odak noktasında kendini güçlü, iktidar sahibi zanneden insanın gurur, kibiri tavan yapınca Allah inancında, kıyamet itikadından tamamıyla kopuk lâflar geveler. Önünü görmekten aciz olan bu insan tipi aslında çok da acelecidir örneğin hani niye gelmiyor ya, Bir kıyametten bahsediyorsunuz. Öldükten sonra dirilmeden söz ediyorsunuz. Hesap, kitap var diyorsunuz. Hani nerde kaldı neden hala gelmiyor…gibi ifadelerle ğüya kendisi gibi düşünenlerin de aklına şüphe sokarlar. Rabbimiz ayetlerinde; Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır. Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır. Şu kıyameti yalan sayan insan var ya, o gün diyecek ki, “Kaçış nereye? Ya da kaçma yeri neresi? Nereye kaçmalı acaba? Nereye kaçıp sığınsam acaba?” Kaçıp kurtulacak bir yer arayacak. Sığınacak bir delik, bir mekân arayacak… Kur’anı kerimi ve hadisi şerifleri okuyalım, tetkik eden ulemanın eserlerini okuyalım. Edebimizi muhafaza edelim inşaallah…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert