SÖZ, HABER, HADİSİ ŞERİF…

İslam dinini bir bütün olarak ve şek’siz, şüphesiz bir şekilde anlamanın yolu Kur’anı kerimi bir bütün olarak kavrayıp, Mukaddes kitabımızın tatbikatçısı, uygulayıcısı olan Peygamber efendimizi (sav) iyi bir şekilde yani bütün yönleriyle tanımadan ve anlamadan geçmektedir. Örnek ve önderimiz olan Peygamber efendimizi (sav) bir bütün olarak tanımak ve anlamakta bizim için gerekli, mecburi ve zaruri bir durumdur. Hadis kelimesi lugat’ta, *eskinin zıddı olan yeni* anlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamına da gelir. Çok eskilerde doğru yanlış, tarihî, efsanevî her türlü haberlere hadis, bunları anlatanlara da huddas denirdi. Hadis kelimesi zamanla, Peygamber efendimizden (sav) rivâyet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Taberani’nin bizlere ulaştırdığı bir hadis mealen şöyledir:**Kim benden kendisine ulaşan hadisi yalanlarsa, üç şeyi yalanlamış olur: Allahı, Resûlünü ve o hadîsi rivâyet edeni…**

İslâm literatüründe, ilk zamanlar hadis, Peygamber efendimizin (sav) sözü, daha sonra da O`nun söz, fiil ve takrîrleri yani onay’ı için kullanılmıştır. En geniş çerçevesiyle hadis şöyle tarif edilmektedir: Hadis; Söz, fiil, amel, takrir, onay, yaratılış ve huy’la ilgili bir sıfat olarak peygamberimize izafe edilen O’na ait olarak rivâyet edilen haberlerin tümünün ismidir. Biz müslümanlar kontrol mekanizması olarak mutlaka Kur’anı kerime ve Sünneti seniyyeye sarılırsak doğru ve yerinde davranışlarımızı kontrol altına almış oluruz. İşte  sünneti  seniyyenin yazılı şekli de hadisi  şeriflerdir. Günümüzde kafa karışıklığına sebebp olan bazı  akademisyenler ve bazı hadis inkârcıları hadisi şerifler üzerinde şüpheler uyandırmak üzere ellerinden gelen ğayreti göstermektedirler. Buhârî’de yeralan bir hadîse göre Ebû Hüreyre, „Yâ Rasûlullah, kıyâmet günü şefâatine nâil olacak en mutlu insan kimdir?“ diye sorar. Peygamber efendimiz (sav) şöyle cevap verir:“Senin „hadîse“ karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyâmet günü şefâatime nâil olacak en mutlu insan, „Lâ ilâhe illâllah“ diyen kimsedir…**Allahuekber…

Sevgi, şefkat, muhabbet insan ruhunun ulaşabildiği en güzel duyğu patlamasıdır. Başta Allah sevgisi ardından peygamber sevgisi mü’min kâlplerde yer eden en özel hissiyatlardır. Allah sevgisi Kur’anı kerimde nasıl izah edilip, işaret buyurulduysa o şekilde ifadesini bulur. Peygamber sevgisi ise sünneti seniyyenin zamanımıza kadar gelen yazılı şekli olan hadisi şeriflere sımsıkı sarılıp arkadaşlığımızı son nefesimize kadar sürdürmemizle bire bir bağlantılıdır. Peygamber efendimizi (sav) sevmek öncelikle onu tanımakla olur. Peygamber efendimizi tanımak ise sünneti seniyyenin yazılı şekli olan hadisi şeriflerle, muteber kaynakları okumak suretiyle O’nun hayatını, yaşadıgı dönemi  iyi bir şekilde araştırmakla, tahlil etmekle olur. Peygamber efendimiz (sav) meşru sınırlar dahilinde hayatın her kesitindedir. Eğiticimiz, öğreticimiz, terbiye edicimiz, örneğimiz, önderimiz hayatın her döneminde, yaşantımızın en ince noktalarından en kalın çizgilerine varana kadar her bir devresinde Peygamber efendimizin (sav) yol göstericiliği ve hayatı anlatışı vardır. Tirmizinin zamanımıza ulaştırdığı bir hadis meale şöyledir:**Bizden işitip te başkalarına aynen bildiren kişinin yüzünü Allah ak etsin. Kendisine bildirilen niceleri vardır ki, işitenden daha kavrayıcıdır…**

Şüphesiz ki hadis rivayetinde ilk ve en önemli tabaka *sahabe* tabakasıdır. Onlar gerek Rasûlullah (sav) hayattayken, gerekse vefatından sonra hadislerin muhafazası ve duydukları şekliyle harfi harfine rivayeti için harikulâde, olağanüstü gayret sarfetmişlerdir. Onların bu gayretleri, hata yapma korkusuyla fazla rivayetten kaçınmaları, ravilerin durumlarını titizlikle araştırmaları ve hadisi, bizzat Peygamber efendimizden (sav) işiten sahâbîden almak için uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanmaları gelecek nesiller için örnek olmuş ve bu ilme temel teşkil etmiştir. Şüphesiz ki bu titizliğin sebebi; Sahabelerin, nakledecekleri her hadisin her bir harfinin, ümmet için ne büyük bir öneme sahip olduğunun şuuru, bilinci içinde olmalarıdır. Hatta pek çok sahâbî, hadisin mânasını değiştirmeyecek tarzdaki lafızların yer değiştirilmesi, eş anlamlı iki kelimeden birinin diğerinin yerine kullanılması gibi hatalara dahi müsamaha göstermiyorlardı. Bilindiği gibi, Peygamber efendimiz (sav) veda hutbesinin sonunda mealen**Sizden burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin…**buyurmuşlardır…Bu emre uyan İslam alimlerinden Rabbimiz razı olsun…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert