Tabii ki, tevhidin ilk önderleri peygamberlerdir. Enbiya suresi baştan sonuna kadar okunduğunda, Allahu teâla’dan gelen ve kendilerine yeni bir kitap, yeni bir din, yeni bir uyarı, yeni bir âyet nazil olan her peygamber Allahın emir ve nehiylerini hiç bir kimseden en ufak bir ücret tâlep etmeden olduğu gibi tebliğ ediyordu. Şurası bir gerçektir ki; her Peygamber gönderilmiş olduğu topluluk tarafından önceleri reddedilmiş, yalanlanmış, alaya alınmış, eğlence konusu edilmiş, ğaflet, dalalet, sapıklık ve çirkefliğin her türlü çeşidine muhatap olmuşlardır. Ama peygamberlerin hepsi hiç bir işkence, sataşma, baskı ve dayatma’ya aldırmadan Allahu teâlanın kendilerine beyân buyurduğu mutlak doğruları anlatmaya, tebliğ görevlerini yapmaya devam etmişler hiç bir zaman geri adım atmamışlardır. Tevhid akidesi dünyayı kıble edinmiş olan insanlara zor gelir. Allaha ibadeti büyük bir yük olarak görürken Allahu teâlanın gökten indirildiği zannedilen diye başlayarak mutlak doğrularına şek, şüphe ve zan ile bakarlar sa, tarih boyunca inkârlarını sürdürmüşlerdir…
Tevhide bilfiil misâlini göstereceğimiz örnek ve önderlerimizden birisi de; Allah ondan razı olsun, Bilâli Habeşi’dir. İslam şeriatının nazil olduğu ilk yıllarda İslamiyetle şeref bulan Habeşistanlı Bilâl, Ümmeyye bin Halefin kölesiydi. İslam şeriatının Mekke devrinde Abdurrahman bin Avf, Ebubekiri sıddık, Osman bin affan… gibi imkânları geniş sahabi olduğu gibi Suheybi Rumi, Enes bin Mâlik, Zübeyir bin avvam, Ammar bin Yasir, Ebu Zeri Gıffari ve Bilali habeşi gibi fakir kimsesiz hatta köle olan sahabilerde vardı. Kafirlerin büyüklerinden Ebu Lehep, Umeyye bin Halef, Ebu Cehil, Velid bi Muğire…Zayıf, kimsesiz, garip müslümanlara eziyet etmekte, acı çektirmekte, işkence vermeleriyle bilinen zulmün önderleri idi. Örneğin, Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl’in müslüman olduğunu duyunca, onu İslâm’dan vaz geçirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı. Ümeyye, öğlen vakti güneşinin kızğınlaştığı vakitlerde, Bilâli alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve muhammede küfret, Putlarımız, Lat ve Uzza’ya iman et yoksa seni ölünceye kimse kurtaramaz dediğinde, Bilâl, ahad, ahad, Allah bir’dir, Allah bir’dir ikrârını sürdürürdü…
Tevhid önderlerimizden Bilâli Habeşinin, kızgın kumlar üzerinde sırtı yansa da, göğsü üzerine konulan kızgın taşların etkisiyle daralıp, tıkansa da, yapılan bu müthiş işkence altında saatlerce kıvransa da yine Allah inancı, iman zenginliği her şeyin üzerindedir. Mü’min kesinlikle iman ilkelerini pazarlık konusu yapmaz, yapamaz, Müslüman İslam şeriatına teslim olduktan sonra, nafaka için, geçim derdi için, makam ve mevki kazanmak için sahte ilâhlara, yapay tanrı’lara sığınmaz. Hüküm yerin göğün sahibi olan Allahu teâlaya aittir, yine rızık, Rezzak olan Rabbimizdendir. Öldürmek, yaşatmak yaradanın elindedir. Geçici dünyanın menfaatı, çıkar ilişkileri için put ve tağutları, şeytanın askerlerini benimsemek, tasdik etmek inanmış bir mü’minden beklenemez. Allahu teâlayı bütün sıfatlarıyla bilen, tanıyan ve öylece tevhid akidesine inanan mü’min geçici sıkıntılar uğruna iki cihanını fedâ edemez. Sıkıntı, eza ve cefâlara katlanmasını bilmiyen şimdiki politikacıların parti parti dolaştığı gibi fırıldak vaziyetinde döne döne muvazenesini kaybeder… Biz mü’minler kazanmanın davasını güdüyoruz…
Kardeşlerim, sepeti boş adamın dağarcığında da bir şey olmaz demişler. Müslümanız, mü’miniz, İslam şeriatının üyesiyiz, son peygamberin (sav) ümmetiyiz. O kadar çok artı’larımız var ki, ömrü eksilerle geçmiş insanlardan öğreneceğimiz her hanği bir mâlumat söz konusu değildir. Hani demişler ya: kendisi yaşlı dede, nerde kaldı ğayrıya himmet ede. Ders alacağımız Allah dostunun tâlebesiyiz. Bir mü’minin aynı deliğe ikinci defa yanaşmayağının bilincindeyiz. Allah ve Rasulüne uzak olan zavallıya yakın duramayız. Dini değerleri, mukaddesatı, İslam literatüründe kutsal bilinen umde’lere hor bakan her kim olursa olsun bizim yabancımızdır. Günde 5. defa minarelerimizden Allah bir, Rasulü hak gerçeğini duya duya sahtekârların yol’unu, iz’ini, ilke, inkılap ve akımlarını tâkip edemeyiz. Allahu teâlanın tek olduğunu ikrâr eden mü’min din ayrı devlet ayrı şaklabanlığına sessiz kalamaz. İslam şeriatına inanmayanlara ne söylense Rabbimiz hidayetini ulaştırmadığı sürece eksik kalacaktır. O yüzden sözümüz sadece üzerine alınan mü’minedir. Allahın selamı, rahmet ve bereketi üzerlerine olsun…
Sermedkadir…