Karmaşık düşüncelerle uyandığımızda, belki de hiç anlam veremediğimiz bir rüya gördüğümüzü hatırlarız. Hatta o rüyanın geçtiği yerlerin dahi günümüzden seneler önce yıkılıp yok olduğunu tarihe karıştığını acı bir anı, hatıra olarak anarız. Rüya; şu anda hepimizin zihninde yer ettiği gibi, uyku sırasında aynen uyanıkmış gibi çeşitli olayların yaşanması hâlidir. Türkçe’mizde aynı ifadeyi düş olarak ta zikrederiz. Rüya insanlık tarihi boyunca bütün toplumlarda büyük önem arzetmiştir. Rüya’nın mâhiyeti ve kökeni hakkında çok şeyler yazılıp söylenmiş, ciltler dolusu rüya tâbiri kitaplar hâlinde toplanmıştır. Genellikle rüya, uyanıklık halinin bir uzantısıdır diyebiliriz. Zihnimizde, beynimizde bazı olayların etkisinde kalınan sevindirici veya üzücü olayların uyku halinde yaşanması bilinen bir hadisedir. İslâm şeriatında rüya hukukî bir kaynak ve delil teşkil etmez. O rüya yalnız gören kişi ile alâkalıdır. O kişi de bu rüya’sını hayra yorar ve bu rüya yalnız kendisini bağlar. Rüya’nın müjdeci yönü bizi ziyadesiyle sevindirmiştir… Buhari’nin zamanımıza ulaştırdığı bir Hadis mealen şöyledir:**Kim beni rüyasında görürse, beni gerçekten görmüş gibidir. Çünkü, şeytan benim şeklime girip görünemez…** İnanıyorum ki; bir mü’minin en güzel rüyası böyle bir düş olacaktır…
Hepimizin bir şekilde gördüğümüz rüya’yı anlamak ifade edemiyeceğimiz kadar zor bir hadise’dir. Yalnız kesin olarak inandığımız doğru şudur ki; Rüya’nın mâhiyeti hakkında en üstün bilgi, Allahu teâla katındadır. Rüya, Allahu teâlanın melek vasıtasıyla hakikat ve ya kinâye olarak gösterildiği kişinin şuurunda uyandırdığı enfüsi yani nefsimizde oluşan idrâk’ler ve vicdani duyğular veya şeytani telkinlerden meydana gelen karışık hayâl’lerden ibarettir şeklinde târif edildiğini öğreniyoruz. Rüya’nın, uyku anında bütün duyğu ve bilinç hallerinin tamamen yok olmadığı bir sırada meydana geldiğini, uykunun iyice azaldığı dönem olan sabaha karşı daha çok görüldüğü ifade edilmektedir. Kur’anı kerimde birçok ayette rüya’dan söz edilmiştir. İbrahim Aleyhiselamın oğlu İsmail aleyhiselam hakkındaki Saffat suresi ayet. 102. mealen şöyledir:*** Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: yavrucuğum, rüyâ’da seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım. emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi…*** Rabbim bizleri, Hayâlde, rüya’da ve gerçek hayatta teslimiyet ahdinden vaz geçmeyenlerle bir ve beraber eylesin…
Uykudan panik ya da neşeyle uyandığımızda hatırladığımız kadarıyla aklımızın ucundan geçmediğini sandığımız olayı düş hâlinde gördüğümüzü hatırlarız. Rüya insanların kalplerinde yaratılan ve oraya yerleşen sırrın hayâl etme ve düşünme yoluyla idrâk edilmesi hadisesidir. Gördüğümüz ilginç rüyanın yorumunu çok merak ederiz. Rüya tabir etmek tabii ki bir Allah vergisidir. Herkes rüya tabir edemez. Akıl ve mantık bu iş için yeterli değildir. Rüya merhametli ve öğüt verebilecek durumda olanlara anlatılmalı, tabirden uzak kişilere söylenmemelidir. Anlatılmayacak rüya görmüş isek kendimize saklar; hayırlara vesile olur inşaallah deriz. Mutlak surette inanıyoruz ki; rüya’mızda, görülmesi mümkün olan şeyleri görürüz. Uyanıkken görülmeyecek olan şeyleri rüya’da görmek tasavvur edilmemiştir. Mümkün, olağan olmayan şeyleri rüya’da görme imkânımız yoktur. Tirmizi’nin zamanımıza ulaştırdığı bir hadis mealen şöyledir:**Rüya gören onu hiç kimseye söylemediği sürece o, bir kuşun ayağına bağlıdır zuhur etmez; söylerse zuhur eder. Böyle olunca rüyanızı yalnız akıllı, sizi seven veya size öğüt verecek durumda olan kimselere söyleyin…** Rabbim bizleri her zaman ve her yerde İslam şeriatına uyğun nasihat ve öğüt alan kullarından eylesin…
Kardeşlerim, rüya’nın mâhiyetini açıklama uğrunda insanlar, eskiden beri uğraşmışlar, farklı izah şekli beyân etmişlerdir. Doktor, Psikolog, Felsefeci ve Rüya tabircileriler…aynı dinden olanlarla, başka dinlere mensup olanlar birbirinden farklı izah geliştirmişlerdir. Tefsir alimlerimizden, Kurtubî, şeriat âlimleri dışında kalanların rüya konusunda birbirine zıt, tutarsız iddialarda bulunmalarını, onların bu işi yaparken, peygamberlerin gösterdiği doğru yoldan ayrılmalarıyla izah eder. Kurtubi’ye göre, rüya, nefse, ruha ait idrâk’lerdir. Halbuki nefsin, ruhun hakikati bizce meçhuldür, bilinemez. Durum böyle olunca, kendisi meçhul olan nefsin idrâk ettiği şeyleri rüya’yı anlayıp, kavrama konusundaki eksikliğimiz ğayet normaldir, tabiidir. Biz daha ziyade göz, kulak gibi duyu organlarımızla idrâk edilen şeyleri anlayabilir, sonuç olarak diyebiliriz ki; rüya, Allahu teâlanın yaratmasıyla vukua gelen bir hâdise’dir. Yaratma işinde melek ve şeytan vâsıta kılınmaktadır. Rüya’nın sadık ve salih olanı var, aldatıcı ve hayırlara yönelik olmayanı vardır. Tâbir sûretiyle rüyanın delâlet ettiği şeye yaklaşılabilir. Darimi’nin zamanımıza ulaştırdığı hadis mealen şöyle:**Ey Aişe. Yavaş ol. Müslümanlara, gördükleri rüya’larını tâbir ederken iyi şeyler söyleyin, hayırla yorumlayın. Çünkü rüya’lar yoruma göre çıkar…**Gördüğünüz rüya’ların hayırlara vesile olması dileklerimle…
Sermedkadir…