VAHDET VE DAĞINIKLIK HÂLİ…

Muhterem  Müslümanlar. İslam Ümmetinin Önderini, hilafeti yitirdiği  yıllardan  beri dünya  yüzeyinde  parça  parça  dağıldığımız  İmamesi  kopmuş  tesbih  taneleri  gibi  darma  dağın  saçıldıgımız  bir  gerçektir. İslam şeriatı bilindiği  gibi, yüce yaratıcımızın dünyada ve ahirette mutlu olmaları için insanlara gönderdiği ilahi kanunlar  bütünüdür. Din bir yaşama biçimi olarak bireysel ve toplumsal hayatı düzenler. Bütün bu kanunlardan gelecek fayda, insanın mutlu ve huzurlu yaşaması içindir. Zamanımıza  gelene  kadar bütün  İslam  Alimleri bu faziletli  yaşantıyı  gözetmiş  ve  insanlara  iyiyi, güzeli ve doğruyu anlatmışlardır. Zamanımızdaki alimler ve mütefekkirlerde buna delalet ederlerse kıymetlidirler. İman ve küfür zamanımıza  kadar  nasıl  mücadelesini  sürdürdüyse kıyamete  kadar  bu  mücadele  devam  edecektir. İman  ne  kadar  Allaha, rasulune  ve  İslam  dininin mukaddes bildigi ve bildirdigi  degerlere teslimiyeti ifade  ederse  bunun  zıddı  konumunda  olan Küfür ise bu gerçeği inkar ile yüce yaratıcıya baş kaldırmadır. Bu ise batıl yollarda insanın mahvolması demektir. Çünkü dinin yararı insan içindir. Küfrün zararı da tabiiki insan içindir.

İnsanların inanmasından veya inkar etmesinden Allah teâlâ’ya bir yarar veya zarar erişmeyeceği ğayet açıktır. Küfrün anlamı, Allah’ın yasalarına inanma ve bağlı kalma yerine nefsin ve şeytanın keyfine göre yaşama hadisesidir.. Biz buna kısaca *hevâ* diyoruz. Çağdaş dünya ise buna sekülerizm, laiklik, modernizm, aydınlanma, insanın özgürlüğü olarak tanımlıyor. Hepsi eşittir küfür. Bel’am  zihniyetli bin tane adı hoca olan adam çıksa da *bizim laiklikle bir sorunumuz yoktur* dese, hüküm yine değişmez. İslam şeriartını tanımayıp, yok sayan bir düşünce şeklinde İslami mânada iman aranamaz. Allah mü’minleri, yani kendisine iman ederek emri doğrultusunda salih amel işleyenleri, hem kendi hevâ’larına, hem de kafirlerin hevalarına uymaktan sakındırır. Çünkü bu İslam’a değil de *hevâ’ya* ittiba etmeyi gündeme getirmektir. Müslümanı imanından sonra Allah  korusun küfre düşüren bir harteket tarzıdır. Oysa, Allahu teâla ancak İslama uyğun bir hayat yaşamayı emreder. Çünkü hevaya ve kafirlere uyma, insanı İslam’dan engeller ve küfre saptırır. Daha açık  ifadeyle Kur’an’ın bir anayasa gibi işlev görmediği toplum, cahiliye toplumudur…

Muhterem mü’minler…Bel’am zihniyetli bin tane adam çıksa da *biz siyasal İslama karşıyız* dese, İslam yine de kendi devlet, toplum ve medeniyetini ister. İslam ilme ve alime büyük değer vermiş ve onlara insanlık için sorumluluk yükleyerek, *iyiliği emretme, kötülükten sakındırma* görevi yüklemiştir. Rabbimiz Nisa suresi ayet. 105. te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma…***İslam adına bildiklerini insanlara öğretme ve faydalı olma hususunu aksi yönde söyleme hürriyeti hiç kimseye tanınmamıştır. İslam ulemasının en başta gelen görevi İslam şeriatını inananlara doğru, gerçek, olduğu gibi anlatma, izah etme ve kur’an ve sünneti seniyye doğrultusunda bilgi vermekten ibarettir. İnananların görevi ise, onları dinleme, sevme, sayma, uyma ve desteklemektir. Fakat mahlukun sevgisini halikın sevgisine değişen Bel’am  zihniyetli omurgasızlar, hep nabza göre şerbet verirler. Maalesef böylesi  din  bilginleri  daha  önceleride  vardı şimdiki  zamanda  da  mevcut.

Muhterem kardeşlerim…Bilindiği gibi siyaset insan topluluklarını sosyal manada idare etme sanatıdır. Yaratıcı, yarattığı kulu en iyi bilen olduğundan dolayı idaresinini de beraberinde Kur’anı kerimle beraber ve Rasulününe en güzel şekilde öğreterek vaaz etmiştir. Meydan bazı zamanllarda Belâm zihniyetli idarecilere kalsa da, Ümmeti muhammed mutlaka kendi aslına dönecek,Kur’an ve sünneti seniyye bütünlüğünden almış olduğu izzet ve  şerefine mutlaka tekrar kavuşacak, dağınıklıktan kurtulup *vahdet* sancağı altında toplanacaktır. Günümüzde 2. milyarı naşkın İslam şeriatı bağımlıları,  Kur’an  ve  sünneti  seniyyeye  sımsıkı  sarılmakla çaresizlikten kurtulacaklardır. Rabbimiz bu reçeteyi, Nisa  suresi  ayet.59. da  mealen şöyle veriyor:***Ey iman edenler… Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre idarecilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün onların talimatına göre halledin; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir…***Umutsuzluk gibi  görünen  nice  anlar  vardır ki, işte  kurtuluşa  en  yakın  zaman  o  zamandır…Cuma günümüz hayyırlara vesile olsun inşaallah…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert